Hüseyin Vatansever
İnsan; niyeti kötü olursa eşini, arkadaşını, anne ve babasını, evladını kandırabilir.
Bu elbette kabul edilebilir bir durum değildir.
Ancak o insan için en kötüsü, kendisini kandırmaktır. Hatta bu kandırmacayı ısrarla sürdürüyorsa, durum daha acınası bir hâl alır…
Pandemi ile geçen son iki seneden aldığımız en önemli ders, sağlıklı ve ucuz gıdaya erişimin ülkelerin adeta beka meselesi olduğu idi.
Çünkü yaşlı ve yorgun dünyamız, gıda savaşlarına doğru büyük bir hızla ilerliyor.
Ülkeler, nüfusu ve beslenme gereksinimleri artan halklarının sağlıklı gıdaya erişebilmeleri için milyarlarca doları bir çırpıda harcıyor.
En gelişmiş silah sistemlerini (Keşke dünyada hiç silah ve savaş olmasa… Dileriz gelecek nesiller savaşı tamamı ile ortadan kaldırsın) cebinizde para olduktan sonra dünyanın her yerinden bulabilirsiniz.
Ama gıdada işin rengi başka.
İşte son bir yılda yaşadığımız pandemi…
Zoru gören ülkeler derhal sınırlarını gıda ihracatına kapatarak, “önce benim ülkem, önce benim üreticim, önce benim vatandaşım” demeye başladılar.
Çin, coğrafi olarak dünyanın en büyük ülkelerinden biri olmasına rağmen, Afrika’da tarım üretimi yapmak için milyonlarca dönüm araziyi kiralıyor.
ABD’nin Başkanı Biden’ın seçim vaatleri arasında –pek çoğumuzun dikkatini çekmese de- ABD çiftçisinin refah düzeyinin yükselmesi için sübvansiyonların artırılması başı çekiyor.
“Konya kadar bir ülke bize nasıl kafa tutar?” diye küçümsediğimiz Hollanda, tarımda tüm dünyanın şapka çıkardığı bir başarının mimarı.
20 yıl öncesine kadar “tarımda kendi kendisine yetebilen ülke” tanımlamasını hak eden Türkiye, şimdi nasıl oldu da samanı, eti, sığırı, pamuğu, mısırı, mercimeği ve pek çok temel tarım ürününü ithal eder nokta geldi?
***
Birkaç gün önce Dünya Çiftçiler Günü’nü kutlamıştık…
Böyle günler, gelecekte beklenen gıda krizi karşısında umursamadığımız tarımın can damarları olan çiftçilerin ve tarımın kıymetini hatırlatıyor bizlere.
Şu verilere bakar mısınız?
Ülkemizde çiftçi sayısı son 12 yılda yüzde 48 azalarak 500 binin altına inmiş.
85 milyonluk devasa bir nüfusu besleyebilmek için, tüm olanaksızlıklarına rağmen çalışan didinen insan sayısı 500 bin bile değil.
Önlemleri almadık/alamadık, tarımın ve üretimin/üretmenin kıymetini bilemedik, şimdi ithal ürünlerin ülkesiyiz.
Tire Süt Kooperatifi’nin Eski Başkanı, sevgili ağabeyim Mahmut Eskiyörük’ün deyişi ile “En az 200 milyon insanı doyurabilecek bu topraklarda yaşayanlar”, meyveyi sebzeyi tane ile alır vaziyette…Heyhat…
Açlık kapıda…
Üretim olmayınca, doğru yönetmler ile işleyip, depolayıp, soğuk zincir ile tüketim noktalarına, uygun maliyet ile ürünleri ulaştıramıyorsanız eğer, verimli topraklara sahip olmak yetmiyor.
O işte bu ve benzer nedenler ile varlığınızı hangi zekâ ile hangi bilimsel metotlarla kullanacağınız önem taşıyor.
Aksi halde açlıkla sınanıyorsunuz.
***
Tarımsal kalkınmaya en muhteşem örnek Hollanda…
Türkiye yüzölçümünün yedide biri, yani coğrafi olarak en büyük kentimiz Konya kadar bir ülke Hollanda. Türkiye nüfusunun kabaca beşte biri kadar (18 milyon), yani İstanbul’dan biraz daha fazla bir nüfusa sahip.
Ve en önemlisi eksi 1-1.5 metre kotunda, yani deniz seviyesinin altında bir ülke.
Tarım arazilerinin çok önemli bir bölümü deniz doldurularak elde edilmiş.
Ancak dünyada, kendisinden kat be kat büyük olan Amerika’dan sonra tarım ihracatında ikinci sırada. Nüfusu Türkiye’nin yaklaşık beşte biri olmasına rağmen, 2021 yılında tarım ihracatı yeni bir rekora imza atarak 128,2 milyar dolara ulaştı.
85 milyon nüfusu olan Türkiye’de ise bu rakam 2021 sonu itibarıyla 29,7 milyar dolar.
Yüzölçümü Türkiye’nin yedide biri, nüfusu beşte biri olan bir ülke; nasıl tarım ihracatında bize 5 kat fark atabilir?
Bunun bir süreç mi, tercih mi, imkânlar eksikliği mi olduğu hangi sebeple bu hale geldiğimiz konusu beynimi tırmalıyor.
Hollanda’da arazilerin yüzde 32’si tarım için kullanılmakta. Anakara topraklarından geçen 3 büyük nehir mevcut. Sadece mevcut topraklarını değerlendirmeyle yetinmeyerek kullanılamayacak toprakları teknoloji ile geliştirmeyle kullanıma hazırlayan bir ülke Hollanda.
Bizler “insan eksek insan bitecek’’ tarım topraklarımızın üstüne beton yığınları dikerken, Hollanda’nın duruşundan etkilenmemek mümkün değil.
Hollanda’da tarım, milli gelir ve istihdamın yaklaşık yüzde 10’unu oluşturuyor. İhracat gelirlerinin ise yüzde 20’si de tarımdan kaynaklanıyor. Türkiye’de bu veri yüzde 3,2.
Bu konuda düşüncem belli; asıl önemli olana kıymet verirsen karşılığını alırsın.
***
Hollanda, tüm dünyada Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra en büyük ikinci tarım ürünleri ihracatçısı. Tarım için çok geniş bir lojistik ağı bulunuyor, hasadı yapılan ürünler ertesi gün New York’a ulaştırılabiliyor. Gıdaların daha uzun süre taze kalmasını sağlayan akıllı depolama ve paketleme ile soğuk zincir teknolojilerini kullanan ülke, bu sektörün her aşamasına önem vermiş ve kendisini geliştirmiş.
Dünyanın en büyük ve en eski Tarım Üniversitesi olan Wageningen Üniversitesi ve Araştırma Merkezi geçen yüzyılın başından beri tarım üretiminin artırılması için bilimsel bilgi üretiyor.
Bu akıl almaz başarının altında; ileri teknoloji, Ar-Ge, kooperatifleşme, pazarlama politikaları, uzun vadeli-sürdürülebilir tarım politikaları, eğitim ve uzmanlaşma yatıyor. Ülkedeki uzun vadeli tarım politikalarının odak noktası; “en az girdi ile en fazla ürün alarak verimi artırmak” olarak özetleniyor.
Hollanda ekonomisi içinde tarımın payının ise sadece yüzde 2 olduğunu söylesem, herhalde inanmazsınız.
Bizde ise bu oran halen yüzde 20 seviyesinde!
Dünya cenneti topraklara sahip ülkemizin, bu başarı öyküsünden alacağı çok ders olduğu aşikâr.


